Social Icons

13 Ekim 2017 Cuma

KRALİÇE ARI

Kadınların işgücüne katılımı, tarımdan sanayi toplumuna geçerken ciddi bir düşüş göstermiştir. Kapitalizmin emekleme yıllarında ağır sanayide çalışamayan kadın, yıllarca çalışma hayatından uzak tutulmuş ve sadece ekonomik hayattan değil sosyal hayattan da izole edilmiştir. Önce kadınlar ve çocuklar kurtarılacakken, gelişen kapitalizmde onlar bırakılmıştır batmak üzere olan gemide. Yüzlerce dogmatik ve geleneksel inançlarla eve kapatılan kadına bir de rekabetçi ekonomik sistem vurmuştur darbeyi. Son yüzyıla geldiğimizde ise, kadın nihayet modern toplumda iş dünyasının kapısını aralamayı başarmıştır. Hem emek yoğun işlerde hem de yönetim kadrolarında kadının iş gücüne katılımı seneler içinde artış gösterir. Yıllarca içinde baraj suyu gibi biriktirdiği potansiyelini, zekâsını ve yeteneklerini enerjiye dönüştürme zamanı artık kadınlarındır.
Ancak, iş dünyasındaki tüm dekor, yıllardır tek başına sahne alan erkeklere göre kurgulanmıştır. Çalışma hayatına giren kadından topuklu ayakkabıyla halı saha maçına çıkması bekleniyor gibidir. Sert ve acımasız olması istenir. Ağzından ateş, kıçından yıldırım çıkartması gerekir. Oyunda kalmanın şartı, oyunu erkek gibi oynamasıdır. İş hayatında kadının erkek gibi davrananı makbuldür. Erkek iktidarındaki yüksek gökdelenler de, bacası tüten fabrikalar da yıllardır kazanma hırsının esiri olmuştur. Hep renksiz, hep gri kalmıştır
Kadının başarılı olması için kadınlığını sineye çekip erkek gibi olması beklentisinden daha acı olan bir şey varsa, bu düşüncenin pek çok kadın tarafından da kabul görmesi ve itiraz edilmeden sahiplenilmesidir. İş dünyası, ayakta kalmak ve kendini kabul ettirmek adına kadınlığına ihanet etmeyi göze almış pek çok hemcinsimizle dolu.


Son dönemde literatüre ‘’ kraliçe arı sendromu’’ olarak giren psikolojik terimin de mucidi kadınlardır. Eve hapsolduğumuz onlarca yılın sonunda, doğal empati yetimiz, güçlü sezgilerimizle fark yaratacakken, literatüre yepyeni bir psikolojik taciz yöntemi kazandıran tüm kadınları ayakta alkışlamak gerekir. Kraliçe arı sendromu iş yerinde kadının kendi hemcinslerine yaptığı psikoloji baskıdır. Kovanın tek bir kraliçesi vardır. Herkes onun emrindedir. Arıların şahıdır. İş yerindeki kraliçe arı kendini karşı cinse sürekli ispat peşindedir. Bunun da en kolay yolu diğer kadınlara hükmetmek, gerektiğinde küçük düşürmektir. Kraliçe, diğer kadınları itibarsızlaştırmak ve kontrol altında tutmak ister. Hemcinslerinin duygusallığını zayıflık olarak görür. Onlara benzemediğini her fırsatta erkek çalışanların gözüne sokma telaşındadır. Bulunduğu mevkii bir kadına kaybetmektense, iğnesini kovandaki tüm kadınlara sokmayı tercih eder. Çünkü o, kovanın kraliçesidir. Tarih boyunca da o kovanı yöneten tek kraliçe o kalmalıdır.
Türkiye de kadınların sadece %28’i hemcinsleriyle çalışmayı tercih ediyor. Bunun altında yatan neden de bahsettiğimiz kraliçe arı sendromu. Aynı metrobüsün, farklı seferlerinde tacize uğramışlıkları, etek boyları yüzünden aynı caddede yürürken laf yemişlikleri var oysaki. Kadınlık en büyük ortaklıkları. Erkeklere daha uygun olan işler ve sektörler listesini yapan bir anlayış varken, kadın neden kadının kurdudur hala?

‘’Birbirimizden çok farklı olmamız değil, birbirimize çok benziyor olmamızdır lanetimiz’’ (Floransa Büyücüsü). Erkeklerin kontrolündeki iş dünyası artık erkeklerin ve erkek gibi davranmaya çalışan kadınların himayesindedir. Bu yüzden kapitalizmin griye boyadığı yüksek binalar ve fabrikalar hala gri. Hala kendisine değecek bir kadın eli bekler gibi.